GÜNESİN ÜSÜDÜGÜ YER
  AĞRIDA GEZİLECEK YERLER
 
Meteor Çukuru:



Doğubayazıt şehrinin 35 km. doğusunda, Gürbulak Gümrük Kapısı’nın 2 km. kuzeydoğusunda yer alır. derinlik ve büyüklük itibarıyla Alaska’daki Meteeor çukurundan sonra, Dünya’daki ikinci büyük meteor çukurudur. Bu çukurun, daha farklı iddialara karşın, 1892 yılında düşen büyük bir göktaşı tarafından oluşturulduğu sanılmaktadır. Çünkü bu silindirik doğal kuyu, Tersiyer kalkerlerini örten kalın ve çatlaklı bazaltlar içinde, 100 yıl önce (1880-1885 yıllarında) geceleyin birden bire açılmış, o gecenin sabahında Gülveren köyünün kaynak suları bulanık olarak akmıştır. Çukurun açılması sırasında meydana gelen sarsıntı geniş bir alanda hissedilmiştir. Derinliği 60 m.yi ve çapı da 35 m.yi bulan söz konusu çukurun âdeta silindirik bir kuyu şeklinde olduğu dikkati çekiyor. Çukurun iç kenarlarının düzenli şekilde kesilmiş oluşu ve iç yüzeylerin kopma çizikleri taşıması, kuvvetli basınca bağlı bir deformasyon olduğunu ifade etmektedir. Buna karşılık bu çukuru, Doğubayazıt – İran transit karayolunun İran sınırı kesiminde, yol ile Gülveren köyü arsında bazalt lâvları ve bazaltlar içinde açılmış bir çöküntü çukuru (bazalt dolini) olarak değerlendirmektedir Bununla birlikte, sadece temel yapının kalker oluşunu esas alarak hareket eden bu görüşe, bütünüyle katılmak mümkün değildir. Çünkü bazaltik kayaçların kalınlığı yöreyi ilgilendiren stratigrafik dikme kesitlerde 120 m.den daha kalın gözükmektedir. Diğer yandan bazaltik lâvların doğal direnci bu çaptaki dairesel çökmelere izin vermeyecek özelliktedir. Ayrıca yöre halkının da aynı konuda tarihî kayıtlara geçmiş gözlemleri vardır. Belirtilen tarihte meydana gelen yer sarsıntısının yakın çevrede şiddetli bir şekilde hissedilmesi bile, küçük bir bazalt dolininin bu ölçüde sarsıntı oluşturamayacağını vurgulamaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığınca bu arada erozyonu önlemek ve çukurun içinin toprakla dolmasını engellemek için proje çalışmalarımız devam etmektedir. Bu bağlamda koruma alanında bulunan Meteor Çukurunun çevre düzenlenmesi, gelen ziyaretçilerin dinlenebilmesi için park alanı olacak şekilde çalışmalar devam etmektedir. Ayrıca ilk etapta çıkarılabilecek çöpler için çalışmalar yapılacak. Yakın zamanda bu planlar ve proje hayat bulur .







Balık Gölü





Balık Gölü Ağrı – Kars- Iğdır arasında Aras güneyi sıra dağları ( Sinek yaylası) üzerinde volkanik bir arazide oluşan lav setti gölüdür. Taşlıçay’a 28 ve Doğubayazıt’a 60 km. uzaklıkta (Taşlıçay D. Bayazıt ilçe sınırları arasında) ve yüz ölçümü 34. km. kare olan gölün derinliği 100 metreden fazladır. Deniz seviyesinden 2.250 metre yüksekliği ile yurdumuzun en fazla yüksekte oluşmuş tek gölüdür. Göl yatağındaki kaynaklar ve çevreden inen çay ve pınarlarla beslenir. Gölün suyu tatlı ve temizdir. Fazla sular güney doğu ucundan gür güre adıyla D. Bayazıt ovasına akar. Doğubayazıt ilçesinin içme suyu da bu gölden gitmektedir. Sazan balığı ve ünlü kırmızı pullu (Kızıl alabalık) alabalığı vardır. Göldeki Kızıl pullu balıklar kırık çıkık gibi ortepetik tedavilerinde ilaç olarak kullanılır. Gölün çevresinde yazın karpuz çatlatan buz gibi pınarlar vardır. Balık Gölünün etrafını çevreleyen buz gibi kaynaklar, Anadolu’ nun en güzel sularıdır. Göl, doğal bir güzelliğe ve sade bir güzelliğe sahiptir. Doğu Anadolu’ nun Abant’ ı sayılmaktadır. Gölün kuzey tarafında üzerinde tarihi kalıtılar bulunan dört dekar genişliğinde küçük bir ada vardır. Adaya motorlu ve kürekli kayıklarla gitmek mümkündür. Gölün kuzey doğusunda dört dekarlık tarihi yapı kalıntıların bulunduğu bir adacık vardır. Çevresi ağaçsızdır. Güney kenarındaki küçük şeritler halinde, düzlüklerde iyi çayır olur. Çok dik olan batı kıyısı oldukça bitektir. Buralar orman kalıntılarıdır. Balık gölü ilk bahar ve yaz mevsimlerinde doyumsuz bir güzelliğe kavuşur. Kış mevsiminde gölün üzeri tamamen donar. Kalınlığı 20 cm. olan buzların üzerinde hayvanlar arabalar bile geçer, burası buz üzerinde yapılan kış sporları için elverişlidir. Gölün güney kısmında plaj sitesi ve turistik tesisler vardır. Balık Gölüne Taşlıçay merkezden Doğubayazıt Suluçem-Musum ayarımı üzeri yolları ile gidilmektedir. Yazları günübirlik geziler için ideal bir mekândır. Tüm gürültülerden uzak bir hafta sonu için; soğuk pınarları ve leziz alabalığı ile misafirlerini beklemektedir. Doğubayazıt'taki Balık Gölü'nde araştırma yapan Avusturyalılar göldeki alabalığı ilk kez burada gördüklerinden "bu endemik bir alabalık alt türü" sonucuna varıyor. Aslında bu göldeki alabalık ile Abant alabalığı aynı türler. Diagnostik (pul sayıları, solungaç dikenleri, omur sayıları) ve morfolojik yapıları Abant alabalığıyle neredeyse aynı ve onun gibi siyah benekli ve aynı desenli. Daha fazla araştırma yapıldığında büyük olasılıkla iki göldeki alabalıkların aynı olduğu, Abant alasının endemik olmadığı anlaşılacak.








İshak Paşa Sarayı

Dogubeyazıt’ın 7 km güneydoğusunda, Eski Doğubeyazıt'ın kayalıkları üzerindedir. Sarayın harem girişi üzerinde bulunan kitabesinde; “Bin yüz ile doksan dokuz oldu buna tarih, İshaka meram üzere kem kıl dü cihanı” yazılıdır. Buradan yapının H.1199 (M.1784) tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Kitabede adı geçen İshak ise, II.İshak Paşa’dır. Yapı yaklaşık yüz yıllık bir dönem içerisinde tamamlanmıştır. Dolayısıyla 1634-1680 yılları arasında Beyazıt Sancakbeyliği’ni yapan Çolak Abdi Paşa döneminde yapının imarına başlanılmış ve 1784 yılında II.İshak Paşa döneminde yapı tamamlanmıştır. Yapı 99 yılda tamalanmıştır. İshak Paşa Sarayı, Saraydan öte bir külliyedir. İstanbul Top kapı Sarayından sonra ikinci teşkilatlı saray sistemine sahiptir. Aynı zamanda yörenin en büyük tarihi eseri ve en çok gezilen turistik yeridir. Son devirde yapılan sarayların en ünlüsüdür. Doğubeyazıt ilçesinin 5 km. doğusunda bir yamacın tepesinde kurulan saray Osmanlı İmparatorluğunun Lale devrinde yapılmış son büyük anıt yapısıdır. Harem dairesi Topkapı sarayı örnek alınarak yapılmıştır. Saray binasının oturduğu zemin vadi yakasında olduğundan kayalık ve sarptır. Sadece doğu tarafında müsait bir düzlük vardır. Bununla saray çevreye bağlanır ve saraya giriş çıkış buradan sağlanır. İshak Paşa sarayının oturduğu bölge arazi olarak doğudan batıya doğru inildikçe kademe kademe alçalır. Bu nedenle de sarayı belli bir eksene yerleştirmek için kuzey ve güney batı yönlerinde dolgular. yüksek teraslı duvarlar ve bodrumlar yapılmıştır. Siyah yontma taşlarla alttan yukarıya doğru düzgün bir meyille örülen terasların yüksekliği 15 metreyi bulur. Sarayın planında Türk Saraylar Geleneği esas alınmıştır. Kapladığı alan 7600 m2 dir. Yapımının 99 yıl sürdüğü söylenmektedir. Bin teşkilatı iç içe iki avlu etrafın da toplanmış birinci avlu etrafında bulanan yapılar büyük tahribata uğradığından ayakta bulunan bölümleri restore edilmiştir. Böylece sarayın “U” şeklindeki iki avlusundan birincisinin yalnız çevre duvarları, ikincisinin ise karşılıklı olmak üzere odaları ve yıkılan temelleri bulunmaktadır. Sarayın mimarisinde Osmanlı Fars ve Selçuklu medeniyetlerinin ortak etkisi gözlenmektedir. Uzaktan bakıldığında arazinin sertliğinden dolayı insana bir sertlik duygusu kazandır maktadır. Bunun sebebi bir zamanlar çevresinde kurulmuş olan şehrin aşağıya taşınmış olması ve çevresinin ıssızlaşmasıdır. Ancak tüm bu sert ve ıssız görünümüne karşı sarayın iç ve dış mimarisindeki güzellik yüreklere huzur bahşeden bir ifade taşımaktadır. Yüksek duvarlar üzerine oturtulmuş olmasına rağmen sulh ve sükunu temsil eden bir havası vardır. Saray eski kalelerin özelliğini kaybettiği ateşli silahların geliştirilerek bol kullanıldığı bir çağda yapıldığından doğu yönündeki tepelerden gelecek bir saldırıya karşı müdafaası zayıftır. Cümle kapısı müdafaa bakımından en zayıf noktasıdır. Cümle kapısının taş ve oymacılığı muntazamdır. Orijinalleri altın kaplama olan sarayın kapıları Osmanlı-Rus savaşı sırasında Ruslar tarafından götürülmüş ve halen Moskova müzesinde sergilenmektedir.Srayla ilgili bölümler aşağıda tanıtılmaktadır.

CÜMLE KAPISI

İshak Paşa sarayının gerek plan gerekse cephe ifadesi bakımın dan gösterişli bir varlığıdır. 11 sütunludur. İshak Paşa sarayı cümle kapısı çeşitli mimarilerin kompozisyonu şeklindedir. Farklı mimarilerin birbirlerini tamamlayan özellikleri bir araya toplanarak bütünlük arz eden bir yapıt ortaya çıkartılmıştır. Plan kuruluşu bakımından Barok olan bir kitleyi Barok-Rokoko, Selçuklu ve Osmanlı tenziyatı ve mimari unsurlarından alınmış çeşitli elementlerle bir araya getirilerek bu unsurlar birbirlerine 1 yakıştırılmakla, cepheyi gösteriş bakımından zenginleşti isterken yapıcılık unsurlarının aksatılmaması da başarılmıştır. Cümle kapısında süs unsuru olarak taban oyuğu üzerinde, k abartma yapraklarla süslü madalyonlar vardır. Kapının iç cephesi bir tarafında çeşme diğer tarafında kapıcının oturduğu kulübe ile avluyu açılmaktadır. Klasik Türk çeşmelerinden olan bu çeşme halen akmaktadır.

HAMAM

Hamam planı iki gözden oluşmuştur. Bunlardan birisi yıkanma diğeri ise giyinme yeridir. Her ikisinin üstü kubbelidir. Kubbelerin orta tavanları çöktüğünde bu hamamların ışıklandırılması hakkında sağlıklı bir bilgi bulunmamaktadır.

İSHAK PAŞA SARAYİ CAMİİ

Harem ile selamlık daireleri arasında yer almaktadır. Camiye selamlık kısmından büyük bir ustalıkla yapılmış sanat eseri sayılabilecek bir kapıdan giriliyor. Caminin kıble istikameti saray binasının ilk göze çarpan yeri olduğundan bütün ağırlığın camiye verildiği kanısı hasıl olmaktadır. Manevi bir korkudan olsa gerek sarayı tahrip edenler camiye fazla dokunmamışlardır ama kurşun ve maden çemberlerini söküp götürmek maksadı ile caminin son cemaat yerindeki ve harem kısmındaki iki direği yıkmışlardır. Caminin içinde yer alan mihrap, derin bir iniş teşkil eder. Mihrabın yanında bir balkon gibi kurulmuş plan minbere çıkılır. Caminin kubbesi içten sıvalı, ayrıca alt kısmında oldukça yüksek bir tanbur bulunmak tadır. İçten kubbenin sıvaları üstüne ağaç ve çiçek tasvir eden rokoko tarzında işlemeler yapılmıştır. Camin kubbesi incelenmeye değer olup. kubbenin etrafında rahatça dolaşmaya müsait bir teras bulunmaktadır. Caminin genel mimarisi plan bakımından barok, işleme unsurları bakımından rokokoyu andırmaktadır. Caminin minaresi başlı başına bir abide görünümündedir. Yapılış tarzı tamamen Türk üslubu olup kaidesi kare planlıdır. Alttan üste doğru sekiz köşeli bir durumdan yuvarlak bir gövdeye geçilmektedir. Açık krem ve kırmızı ahlat taşla örülmüş petek petek şerefe olup şerefe korkuluğunun inceliği minarenin kalın olan havasını değiştiriyor. Taş özgülü külah üzerine tunç bir alem bulunmaktadır. Minareye içten 92 basamakla çıkılmaktadır.

SELAMLIK DAİRESİ

İshak Paşa Sarayında selamlık dairesinden pek az kısmı ayakta kalmıştır İkinci avlunun sağ tarafında yer alan cami ile bitişik harap bölgeler kalmış bulunmaktadır Selamlık dairesinde avlunun sağ tarafına, yapılmış değerli bir kapı ile giriliyor. Yedi basamaklı bir merdiven ile çıkıldıktan Sonra üzeri tonozlu uzunca bir hole ulaşıyoruz Selamlık dairesindeki salonun uzunluğu18 m’dir. Bu dairenin en ilginç kısmı cumbalı köşkün bulunduğu yerdir. Bu kapıdan kalabilmiş ve yerinde bulunan dört ahşap konsol, Urartulardan kalma kalıntılara bakacak bir şek ilde yerleştirilmiştir. Bu konsüllerin üst kısmında bir kartal tasviri, alt tarafında bir insan baş ve gövdesi, Ortasında ise bir aslan yer almaktadır. Ahşap konsüllerin bulunduğu yer itibariyle Tanrının tüm yeryüzü ve gökyüzünün sorumluğunun insana yüklendiği düşüncesinin yanı sıra figürlerden İnsanın ; aklın üstünlüğünü ; aslanın; gücü, kartalın ise Yırtıcılığı ve hava hakimiyetini simgelendiği ifade edilmektedir. Bu ölçülü köşkün ahşap olduğu, kalan izlerden anlaşılmaktadır. Selamlık kısmında ayrıca cami ve bitişik dört oda daha bulunmaktadır.

MERASİM VE EĞLENCE SALONU

Dikdörtgen planlı olup salon ikişer sütuna bindirilmiş üçer kemerle üç kısma bölünmüştür. Etraf duvarları süslü nişlerle kaplıdır. Nişlerin üstlerinde saray ahalisini öven kitabeler mevcuttur. Salon ışığını tavandan almaktadır. Burasının aynı zaman da paşanın kabul salonu olarak da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu salonda plan ve mimari olarak Barok ekolunun özelliklerini taşımaktadır.

TÜRBE BİNASI

Caminin kıble duvarı dışına kurulmuştur. Türbenin İshakpaşa’nın anne ve babasına ait olduğu söylenmektedir. Tür- benin en ilginç yanı, mezar odası girişi sağlayan sahanın üstün deki kümbettir. Kümbet azda olsa Selçuklu kümbetlerini andırır. Kaidesi siyah taştan olup, diğer kısımları krem rengi kalker taşındandır. Cephe barok sitilindedir. Süslü kitabelerin yanı sıra oyuk içlerinde vazolardan çıkan çiçekli dallar zengin ve gösterişli bir görünüm vermektedir. Dik bir merdivenle türbenin mezar odasına inilmektedir.

AŞEVİ-MUTFAK (DARUZZİYAFET)

Aşevi 100 m2 kadar yer kaplar. Çatı örtüsü dört büyük kemerin karşılıklı kurulması ile oluşmuş ilginç bir yapıdır. Geniş saha içerisinde güneye bakan iki penceresi, diğer duvarlardan çeşitli yönlere açılan kapıları ile keçek bir aş ocağı vardır Aşevini yanından baremin banyoları buradan da haremin salon ve o dalarına geçilebilir.

HAREM DAİRESİ

Sarayın kuzeyde bir kısmının batıda tamamını kaplayacak şek ilde harem odaları sıralanmıştır. Odalar günümüzdeki kalıntıları ile iki katlı bir görünüme sahiptir. Ancak iç kısmı fazlaca yıkık olduğundan dolayı zemin kattaki bölümleri incelenebilir. “L” şeklindeki 12 odanın hemen hepsi aynı biçimdedir. Her birinin dış manzaraya bakan iki penceresi ve bunların arasında birer şömine mevcuttur.



Nuh'un Gemisinini İzi



Nuhun Gemisi ise daha çok dış turizme yönelik olan inanç merkezidir. Ağrı dağının güney karşısındaki Telçeker ile Üzengili köyleri arasında doğal bir anıttır. Aslında bu anıt, gemi biçiminde bir şekil, iz (siluet) dir. Kalıntı, Türkiye- İran Transit yoluna 3.5 km. mesafededir. Nuh tufanı sonucunda karaya oturan geminin burada kaldığı öne sürülmektedir. Buranın halk arasındaki adı, Cudi dağıdır ve Cudi sıradağlarının son kalkasıdır. 1983 yılından itibaren kutsal geminin kalıntılarını burada arama çalışmaları hızlanmıştır. Başta James İrwin olmak üzeri Amerikalı araştırmacılar burayı çok yönlü incelemişlerdir. Türk bilim adamları ( Atatürk Üniversitesi ve MTA Enstitüsü elemanları) da bu oluşumu bilimsel yönden incelemişlerdir. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklar Yüksek Kurulu 17 Eylül 1987 tarih ve 3657 sayılı kararı ile gemi kütlesinin “ korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı” özelliği gösterdiğini belirtildiğinden, burası doğal sit alını ve açık hava müzesi olarak koruma altına alınmıştır. Geminin kalıntısı kuş bakısı görecek bir yere turistik nitelikli bir kafeterya yapılmıştır. 11 Eylül 1959 günü harita yüzbaşısı İhsan Durupınar, Doğu bölgesinin havadan çekilmiş fotometrik haritalarını tetkik ederken ilginç bir resmi buldu. Resim bütün dünyayı ilgilendiriyordu. Bunun Nuh’ un gemisi olma ihtimali vardı. Bu tarihten sonra Ağrı dağı ve Telçeker köyü üstündeki heyelan bölgesinde gemi aramaları hızlandı. Heyelan bölgesi, Ağrı dağının tam güney karşısında, D. Bayazıt- Gürbulak yolunun güneyinde, Telçeker ve Üzengili köylerinin yamaçlarındadır. Burada gemi biçimli bir şekil vardır ki, harita yüzbaşısının üzerinde durduğu toprak şekil budur. İlk bakışta gerçekten gemiye benzeyen bu yapının heyelanın etkisiyle mi, yoksa Nuh’ un gemisinin karaya oturduğu yer mi olduğu henüz tartışma konusudur. Şekil Nuh’ un gemisi olması kadar ilginç olmakla beraber, doğal anıt niteliğindedir. Yer kabuğunun bir oyunu sonucunda oluşsa dahi, şekil yer bilimleri açısından da ilginçtir.

Nuh’ un Gemisinin Fiziksel Özellikleri

Gemi kütlesi, sürekli heyelan olan ve akıntının bütün şiddetiyle devam ettiği yamaçta olduğu halde, yerinde basit kalmış, şekil bozulmamıştır. Kütlenin biçimi, insanoğlunun yaptığı ilk gemilere benzerlik göstermektedir. Baş tarafı çok dar, arka kısmı ortaya doğru daralmış haldedir. Boyut olarak 165 m. x 50 m. x 13 m. ölçüsündedir. ( Bu rakamlar, kutsal kitaplarda belirtilen ölçülere uymaktadır.) Çevresini oluşturan toprak toprak kıyasla; gemi kütlesinin malzemesi kuvvetli bir fiziksel mukavemete sahiptir. Gemi içinde ve yüzeyinde üç ayrı seviyede dizilmiş, eşit aralıklarla dağılmış ve fiziksel farklılıklar gösteren bölümler mevcuttur. Geminin muhtelif yerlerinde gemi direklerini andıran boşluk ve tümsekler vardır.



Ağrı Dağı

Ağrı Dağı, bir doğa harikası olarak, jeolojik konumunun yanı sıra, kutsal kitaplarda yer alan Tufan’dan sonra Nuh'un gemisine ev sahipliği yaptığı inanışı dolayısıyla efsanevi kimliğiyle de ön plana çıkan bir dağdır. Kutsal kitaplarda da adı geçen bu dağ, birçok dilde farklı adlarla anılmaktadır. Bunların başlıcaları, Ararat, Kuh-i Nuh, Cebel el Haris'tir. Marco Polo'nun yazılarında, hiçbir zaman çıkılamayacak bir dağ diye sözünü ettiği bu görkemli dağa ilk tırmanış, kayıtlara göre 9 Ekim 1829 yılında Profesör Frederik Von Parat tarafından gerçekleştirildi. Türk dağcıların dağa ilk kış tırmanışı ise çok daha geç bir tarihte, 21 Şubat 1970'de Dağcılık Federasyonunun eski başkanlarından Dr. Bozkurt Ergör tarafından gerçekleştirildi. Bilindiği kadarıyla kalabalık bir ekip halinde denenen tırmanışta yalnızca Dr. Bozkurt Ergör zirveye ulaşmayı başardı. İzleyen yıllarda özellikle de 1980'li yılların ikinci yarısında başarılı kış tırmanışları gerçekleştirildi. Kış koşulları çok fazla dağcının zirveye ulaşmasına izin vermese de 1980'li yılların yaz aylarında binlerle ifade edilebilecek sayıda yabancı dağcı bu dağı ziyaret etti. Gerek yerli gerekse yabancı tüm dağcılar arasında Ağrı Dağı'na solo kış çıkışı, dağcılar için büyük adrenalin kaynağı ve başarı sebebi olarak kabul görmektedir. Dağın coğrafi yapısı nedeniyle çok sert fırtınalara hedef olması ve hızla değişebilen hava koşulları nedeniyle, kış aylarında yapılacak bir solo tırmanış halen dağcıların önünde bir hedef olarak durmaktadır. Ağrı’ya tırmanış 1990 yılında yasaklandı. 1998’de Dağcılık Federasyonu’nun bir grup dağcıya izin vermesiyle bu yasak kaldırıldı. Küçük ve Büyük Ağrı Dağları Bakanlar Kurulu Kararı ile Nisan 2000 tarihinde I.Derece Askeri Yasak Bölge kapsamından çıkarılıp, II. Derecede Askeri Bölge kapsamına alındı. 2004 yılında 105bin 600 hektar alanda Milli Park ilan edilen Ağrı Dağı’na çıkışlar, izne tabi olan dağlar kapsamına alındı. İzinler, ekip sorumlusu ve profesyonel dağcının adını mutlaka belirtmek şartıyla, Ağrı Valiliği Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne yapılacak yazılı başvuru ile bir gün içinde alınması mümkündür.

Jeolojik Yapısı

Volkanik bir dağ olan Ağrı Dağı bilindiği üzere ülkemizin en yüksek dağıdır. Ancak sanılanın aksine tek bir kütleden oluşmaz. Çevresi yaklaşık 130 kilometreyi bulan bu dağ 3000 metreden sonra ikiye ayrılır ve Büyük Ağrı ve Küçük Ağrı olarak adlandırılır. Büyük Ağrı'nın zirvesi ve krater kalıntısı geniş buzulların altındadır. Küçük Ağrı'nın ise buzul hareketleri ve erozyonlar sonucu krater çanağı yok olmuştur. Bu nedenle 3896 m yüksekliğinde olan Küçük Ağrı Dağı oldukça sivri bir yapıdadır. Büyük Ağrı Zirvesi ise birbirine yakın iki ana zirve bloğundan oluşur. Güney ve batı yüzlerinde 4800 metreden itibaren daimi buzullar dağı kaplar. Dağın diğer yüzeylerinde ise buzullar daha da aşağılara kadar ilerlemektedir. Yükseklik :

5137 m.

Konumu :

Doğu Anadolu'da İran sınırları yakınında yükselir. (Aras-Murat Nehirleri arası)

Tırmanış Zamanı:

Tırmanışlar İçin En Uygun Zaman Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarıdır. Kış tırmanışları zorlu ancak zevklidir.

Özellikleri :

Ağrı dağı(5137 m.), Anadolu Yarımadası ve Avrupa'nın en yüksek doruğudur. 4000 metreye kadar bazalt daha sonra sonraki yükseklikte andezit lavlarından oluşarak volkanik bir dağ özellikleri gösterir. Dağın doruğunda bir örtü buzulu vardır. Doğu yüzünde Serdarbulak yaylası ve 3896 m. yükseklikteki Küçük Ağrı Dağı yer alır. Ağrı dağı yüksekliği, buzulları, insanları, değişik yapısal görünümleri, kar sınırına kadar kaplı otlukları ve dağ çayırları ile ilginç ve çekici bir görünüme sahiptir. Tırmanışta fotoğraf makinenizi ve Kameranızı unutmayınız.

Ulaşım ve Konaklama :

Trabzon-Erzurum-Tahran Uluslararası kara yolları Ağrı eteklerini dolanarak İran'a uzanır. Ankara-Ağrı arasında düzenli olarak hava ve karayolu bağlantısı mevcuttur. Dağa en yakın merkez Doğubayazıt’tır. Buraya Ağrı, Erzurum ve Van’ dan ulaşmak mümkündür. Kent ve çevresinde her bütçeye uygun konaklama ve lokanta tesisleri vardır.

Tırmanışlar

Malzemeler:

60-80 lt. sırt çantası, 30-40 lt. tırmanış çantası, en az -10 dereceye dayanıklı uyku tulumu, mat, Krampon ve dağ ayakkabısı, krampon takılabilir ayakkabı, HMS karabina (bir adet), kilitli karabina (bir adet), Buz Kazması, Perlon, Buz Burgusu, Emniyet Kemeri, tırmanış kaskı, pursik ipi (2 metre), Polar giysi, Tırmanış ceketi, Gore-Tex veya benzeri giysi, bere, eldiven, tozluk, dağ gözlüğü, fener(yedek pil ve ampulu de olsun), güneş kremi,kişisel ilaçlar ve rehberinizin belirteceği diğer emniyet malzemeleri... Ttırmanışta sürekli yanınızda şahsınıza ait matara, termos ile yemek için çatal, kaşık, bıçak(Cam veya porselen olmasın)almayı unutmayınız.En ufak eksiklik sinirlerinizi gerer. Bunların dışında Çadır, tırmanış ipi, tırmanış için gerekli istasyon malzemeleri, telsizler, kapsamlı ilk yardım malzemelerini de dağ rehberinizden veya sizi çıkarak firmadan istemeyi ve bu malzemeleri görmeyi unutmayınız.

ROTA

Ve

ÇIKIŞLAR:

Tırmanış güzergâhı için mutlaka AĞRI- DOĞUBAYAZIT klasik güney rotasıdır. (-5, -10º C'ye) dayanaklı uyku tulumu, anorak, rüzgârlık, diğer kamp malzemeleri ile gerekli ihtiyaçlar, Dağcıların çıkışları izne tabi olan Ağrı ve Küçük Ağrı dağlarına tırmanışlarında şu noktalarından hareket etmeleri zorunludur. * Ağrı dağına çıkışlar Doğubayazıt - Topçatan köyü - Eli Çiftliği güzergâhından olmak şartıyla yalnızca dağın Doğubayazıt sınırları içinde kalan cephesinden yapılmaktadır. * Küçük Ağrı Dağına ise yalnızca kuzeybatı güzergâhından çıkış yapılmaktadır. Ağrı Dağı doruğuna tırmanmak için haberleşme, taşıma güvenlik ve tırmanma açısından en rahat ve sık kullanılan rota Klasik güney rotasıdır. * Doğubayazıt’ta konaklayan dağcılar tırmanış için gerekli hazırlıkları burada tamamlayarak otomobil ile Eli köyüne ulaşırlar. Burada su ikmali yapıldıktan sonra 7-8 saatlik bir yürüyüşle 3200m. yükseklikteki ilk kamp yerine varılır ve burada geceleme yapılır. 2. gün 4-6 saatlik bir tırmanışla 4200m. dolaylarında ikinci kamp yerine ulaşılır. Doruk tırmanışı için krampon, buz kayması ve ip alınması zorunludur. 8-10 saatlik tırmanışla doruğa ulaşılır ve birinci kamp yeri olan 3200m. ye dönüş yapılır. Kışın ise buna kar koşullarına göre 2000metre civarında bir kamp daha ilave etmek gerekebilmektedir. Türkiye’nin Çatısına tırmanışta hafızanızda saklı tutacağınız bulunduracağınız önemli telefonlar numaraları…Cep telefonunuzu ve en az iki adet yedek batarya almayı unutmayınız… Ağrı Valiliği : 0472- 2151001

Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü : 0472- 2151341

İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü : 0472- 2153918

İl Jandarma Komutanlığı : 0472- 2151148

İl Emniyet Müdürlüğü : 0472- 2152356

Doğubeyazıt Kaymakamlığı : 0472- 3126003

Dambat Kaplıcası

Murat nehrinin kıyısında olup, Ağrı Merkezine 5km. uzaklıktadır.Yerden fışkıran Kükürtlü suyun ufak çapta sürekli değişmekle kapalı bir yerdedir. Özellikle romatizma, yara deri ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Böylece bazı hastalıklara şifa konumundaki bu su fazla kapalı bir yerde tutulduğunda şifa özelliğini kaybetmektedir. Ayrıca maden suyu kıvamındaki kaynak suyu böbrek, bağırsak ve mide hastalıklarına iyi geldiği tecrübe edilmiştir. Ayrıca kırık köprü ve civarındaki çay yerli halk tarafından piknik ve dinlenme yeri olarak kullanılmaktadır. Özellikle karayolu ile seyahat edenler Ağrı Havaalanın hemen altında yer alan bu çeşmelerde içmeden geçmezler.

Buz Mağarası

Küçük Ağrı Dağı’nın güney eteğinde Hallaç köyünün yaklaşık 3 km kuzey doğusunda, meteor çukuru ile aynı lav tüneli sistemi üzerinde bulunan doğal bir anıt mağarasıdır. Mağara, uzun eksenli, elips biçiminde, yaklaşık 100 m uzunluğunda, 50 metre genişliğindE, 8 m derinliğinde elips biçimli bir çukurdur. Mağaranın ağzı esas çukura göre biraz yukarıda kalmaktadır. İçinde bazalt lavlar, kayalar ve bu kayaların üzerinde saf ve temiz suların donmasıyla oluşmuş buz tabakalarını görmek mümkün. Kayaların üzerinde renk renk görünen temiz buz tabakaları, sarkıt ve dikitleri olan buz mağarası mevsimler göre değişken bir havaya sahiptir. Kışın fazla soğuk olmayan buz mağarası, hava akımının etkisiyle yukarıdan damlayan suları dondurarak buza çevirmektedir. Doğubayazıt ilçesinin en sıcak bölgesinde böylesine geniş bir çukurda dışarıdaki zıtlık gösteren buzdan sarkıt ve dikitler, insanı şaşırtacak şekildedir. Mağaranın ağzından süzülen, güneş ışığı, mağara içindeki buzlar üzerinde ışık oyunları yapmaktadır. Doğubayazıt ovasında çok sayıdaki bataklıktan anlaşılacağı üzere yer altı suyu tablası çok yüksektir. Bu durumda hava akımının mağaraya yakın yerlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Aşağı sinek köyünden başlayıp mağaraya doğru uzanan lav aracılığıyla mağaranın dip kısmından gelip, mağaranın iç kısmını soğutan ve mağara tavanı üzerindeki kaya kesimlerinden süzülerek damlayan suyun donmasına yol açan bu soğuk havanın özel bir bileşimi olduğu sanılmaktadır. Mağara içinde kuşların yuva yapması, şimdiye kadar mağara içinde kimsenin etkilenmemesi ve devamlı buzlu su alınması, hava bileşiminin zehirsiz olduğunu göstermektedir. Yöre halkının buzluk olarak adlandırdığı bu mağara, çevresindeki yerleşimlerin su ihtiyacını karşılamaktadır. Işık tutulduğunda kristal gibi parlayan ve renkten renge giren buz parçaları insanları hayretler içinde bırakır. Mağaranın en önemli özelliklerinden biri de yazın soğuk, kışın sıcak olmasıdır. Kapısında sürekli sıcak ve soğuk hava akımı bulunur.



Diyadin Kaplıcaları

Diyadin ilçe merkezinin 5 km. güneyinde bulunmaktadır. Diyadin Kaplıcaları, Yılanlı. Davud, Köprü kaplıcaları olmak üzere üç bölüme ayrılır. Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan’ın oğlu Ziyaeddin Bey, binlerce seneden beri kullanıla gelen bu kaplıcaların civarında ilk tesisleri kurmuştur. Davut ve Köprü çermikleri, sularının özellikleri bakımından birbirlerine benzemektedir. Köprü çermiğinin tortuları Murat Nehri üzerinde tabii bir köprü meydana getirdiği için bu isim verilmiştir. Demir, kükürt, sülfat, kalsiyum ve bikarbonat bakımından zengin olan bu kaplıcalar romatizma, cilt hastalıkları ile nefrite iyi gelir. Suyun sıcaklığı 60-70 derecedir. Kaplıca kuruluşları, havuz, özel banyoları olan bir hamam ve bir de hidroloji bölümünden oluşmaktadır. Toplam 150 yataklı turistik otellerin yanı sıra, kamp çadırları da kullanılır. Çevresindeki Murat Nehri ve Kudret Köprüsü ile güzel bir manzara oluşturan Diyadin Kaplıcaları, yaz aylarının en çok rağbet gören yerleridir.
 
  Bugün 2 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı! bu sitenin tüm hakları ALİ KAYA 'ya aittir  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol